ulasbey facebook ulasbeyin futbol damari »

26 Ekim 2009 Pazartesi

"tatlı bela"

1999da kurulup 2005-2006 arasında dağılan yani "eski" olmuş bir grup olan pancake- daha sonradan isim "sekiz" oldu. sanırım çıkardıkları demonun 8 şarkıdan oluşmasından dolayı falan-'in o meşhur şarkısının sözleri:



sen herkesi o herşeyi birbir itip giderken
neden durmadın orda e mutlumusun onunla
o zaman sorma bana nasıl yapıcam nasıl kaçıcam
sorma
gerçekten istemezsen kurtulamazsın..

ne buldun onda, ne tattın yanında
farkındamısın, o sadece tatlı bir bela

sen herkesi o herşeyi birbir itip giderken
neden durmadın orda e mutlumusun onunla
o zaman sorma bana nasıl yapıcam nasıl kaçıcam
sorma
gerçekten istemezsen kurtulamazsın..

artık kelimeler tükendi
kendine bile saygın yok
herkes sana acırken
sen ona nasıl acırsın..

ne buldun onda, ne tattın yanında
farkındamısın, o sadece tatlı bir bela

25 Ekim 2009 Pazar

bir renk.




Kendi dumanımda tutulduğum öksürük krizi misali
Bilmeden, istemeden, vermeden çaldın içimi.
Dinle,
Gözlerinin içine bakarak, karşıma seni alarak konuşmuyorsam da dinle
çünkü sen gözümün önünde olmasan da dilimin ucundasın,
bulursun kelimlerimde kendini.
Bulmayı hiç istemezsin ama
ben de istemedim inan dile getirmeyi; malesef böyle.
Ne sakin fısıldayışlarım ne de coşkun haykırışlarım var artık;
yoksun, yoksunum.
Tuğlalarla örülmemiş olan duvarların ne denli can yaktığını gayet iyi biliyorum.
Elin elimin otuz santim yanındayken sıkıca tutamamak, bir daha bırakmamak üzere
çok acı; bilemezsin.
Sen güzel kız,
-bana göre en büyük yanlışlık olan- gerçekliğini yaşarken,
başka bir eli tutup gülücüklerini etrafa saçarken;
ben yerden o bana ait olmayan gülücüklerini toplayıp kendi yüzüme yapıştırmak için olan gücümü kullanıyorum.
Ama yok, olmuyor; bulamıyorum gülüşleri ve somurtan bu suratla dolanıyorum.
Renk skalam her saniye kan kırmızısı ve senin renginle dolarken,
axiom istisnası olmayı çabalarken
hiçbir şey yapamıyorum.
Ne tutuyorum ne bırakıyorum;
havada asılı mı duruyorum yoksa düşüyor muyum?

özür





Gözlerin aynaya bakarken aynayla arana girmeye cesaret eden tek beden benimkiydi.
Yüzsüzlüğümü yüzüme vurur gibi,
bana hayatı bıraktırır gibi çektin ellerini;
düştüm.
Tutsan da düşerdim belki,
belki ben kendim bırakırdım ellerini.
Yüzlerini gördüm çünkü;
iki değil daha fazlaydılar sen aynaya bakarken.
Ve en son, sen bana bakarken de gösterdin hepsini:
teker teker.

"Zamanla" derdin, "zamanla olur her şey."
En saf halimle inandığım en büyük yalanın bu muydu bilmem;
çoğunun doğrularını göremedim bile.
Ama bak, artık bakmıyorum doğrular nerede diye.
Gözlerine bakmayı çoktan bıraktım zaten;
her bakış bir şer, her gülüş safi yalanken.
Bakmadığım gözlerinden süzülen her damla
sana daha çok acımamı, senden daha fazla bıkmamı sağlarken
sakın uzatma tekrar ellerini!
Parmaklarım birer bıçak artık senin için;
Tenine hiç değmeyecek, seninle asla kirlenmeyecek bıçaklar.

Artık canımı yakmıyor seni düşünmek,
artık ihtiyacım yok saçlarına dokunmaya;
kendi gerçekliğimi sende aramaya.
Tek masalım olduğunu söylerdim ya, artık çok daha fazla farkındsayım masalların yalan olduğunun.
Paylaştığımızı söylediğin düşü kovdum hayal gücümden; canhıraş.
Sana da söyledim:
sana "seni seviyorum" dediğim için tabiattaki bütün canlılardan milyonlarca kez özür dilerim.

yal-



Kanımın donduğunu hissettiğim bir anı hiç hatırlayamıyorum ben.
ya da neşeleri, gülüşleri, öpüşleri ve hatta vesaireyi.
burada çok yalnızım.

bir eve, odaya hapsolmak nasıl bilir misin? durmak mal gibi.
kimsenin olmaması yanında ve hatta aynada*
umursamaz durmak ama yerinde duramamak; devinimsizlikten rahatsızlığın oluşması.
burada gerçekten bir ben varım.

hal perişan, üst-baş tarumar, saç-yaş kendini şaşırmış gibi zırlar,
burada bir tek ben varım:
adımlarım, kaldırımlarım.